İnsan olmak, akıllı olmak ve buluğ çağına ermek… Bu üç şart, mükellef olmanın yani sorumlu olmanın, bir diğer deyişle kul olmanın gerekleridir. Allah’ın diğer kullarından daha iyi bir kul olmak, Müslümanın kendisine verilen görevleri eksiksiz yerine getirmesiyle gerçekleşebilir.
Bir başka deyişle sorumluluk, kişinin verdiği sözü yerine getirmesindeki zorunluluktur. Ruhlar aleminde Rabbimiz tüm insanların ruhlarından bir söz aldı. Rabbimiz, gelecek nesillerinin dinî, ahlâkî ve insanî eğitimi ile ilgili sorumluluklarını da sırtlarına yükleyerek Âdemoğulları’ndan, kendisini tanıma, iman etme ve kulluk vazifelerini yerine getirme üzerine taahhüt aldı. Onları kendilerine ve birbirlerine şahit göstererek:
‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dediğinde:
‘Elbette Rabbimizsin, seni Rab tanıdığımıza, iman ettiğimize, sözleşmemizdeki ortak taahhüdümüze, Allah’a iman, kulluk, ibadet ve sorumluluk bilincimize biz de şâhidiz’ dediklerini insanlara hatırlattı.
Aslına bakılırsa bu, insanlarla Rableri arasında bir mukaveledir. Bu mukaveleye itaat de imanın özüdür.
Anlatmaya çalıştığımız şey; insanoğlunun fıtratında bir îfa meyli vardır. İnsan, fıtratı gereği bir şeyler yapamazsa kendini rahatsız hisseder. Bu rahatsızlığın artması ise birçok psikopatolojik yani ruhsal rahatsızlıklara yol açabilir.
Depresyon, sorumsuzluğun getirdiği tipik bir ruhsal rahatsızlıktır. Depresyon durumunda insanın hareketlerinde yavaşlama, durgunluk, başın öne eğilmesi, alın ve yüz çizgilerinde belirginleşme, sıkıntılı ve tedirgin bir yüz görünümü, katatoni, psikomotor ajitasyon, alçak ses tonuyla ve yavaş ritimde konuşma, sosyal münasebet kurmada güçlük, ağır durumlarda hiç konuşmama, düşünce akışında yavaşlama, kendine ve dünyaya karşı olumsuz bir bakış, değersizlik ve işe yaramama düşünceleri, günahkarlık düşünceleri, ölüm düşünceleri (hastaların 2/3’inde), kötülük görme ve nihilistik sanrıları, bedensel yakınmalar, dikkati toplayamama, algıda zorluklar yaşama ve tükenmişlik gibi emareler mevcuttur. Beden aksiyondan geri kaldığında bu alametler yavaş yavaş ortaya çıkacaktır. Bu rahatsızlığı %15 oranında da intihar teşebbüsü takip eder.
Sorumluluk bilincinin ve eğitiminin olmadığı kişilerde ‘bağımlı kişilik bozukluğu’ da görülebilir. Bu kişiler, uysal ve yapışkan davranışa ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde kendisine bakılma gereksiniminin aşırı olmasıyla süregelen sürekli bir örüntüye sahiptirler. Başkalarından bol miktarda öğüt ve destek almazlarsa gündelik kararlarını vermekte güçlük çekebilir, yaşamının çoğu alanında sorumluluk almak için başkalarına gereksinim duyabilir, desteğini yitireceği ya da kabul görmeyeceği korkusuyla başkaları ile aynı görüşü paylaşmadığını söylemekte zorluk çekebilir, kendi başına iş yapma zorluğu yaşayabilir, başkalarının bakım ve desteğini sağlamak için hoş olmayan şeyleri yapmayı isteyecek kadar aşırıya gidebilir, kendine bakamayacağına ilişkin aşırı korku nedeniyle tek başına kaldığında kendisini rahatsız veya çaresiz hissedebilir, yakın bir ilişki sonlandığında bir bakım ve destek kaynağı olarak derhal başka bir ilişki arayışı içine girebilir, tüm bu davranış örüntüleri nedeniyle gerçekçi olmayan bir şekilde sürekli olarak kafa yorabilirler.
Bu iki rahatsızlık dışında bazı anksiyetik bozukluklar, bazı kişilik bozuklukları ve yine bazı duygudurum bozuklukları da yine sorumluluk bilinci ve eğitimi eksikliğinden kaynaklanabilir. Problemin ortaya çıkış sebebi olmasa bile, problemi ortadan kaldırmak için uygulanan tedavi (terapi) şekli önemlidir. İş terapisi bugün uygulanan en randımanlı ve sonuç alınan tedavi şekillerindendir.
Beyan edilmeye çalışıldığı gibi Allah Teâlâ, insanı boş otursun ve herhangi bir amaca hizmet etmesin diye yaratmamıştır. Bedenin sağlığı ve ruhun motivasyonu ancak çalışmak yani sorumluluk ifa etmekle gerçekleşecektir. Bu da kişinin iradesiyle ilgili bir konudur. Eğer irade kuvvetliyse, beyni tasarlayabiliyor ve fikir üretebiliyorsa, bu fikirleri de kuvvetli iradesiyle yılmadan sonuçlandırabiliyorsa, işte o zaman diğer insanlardan farklı olabilecek ve asıl manada mükellefiyetini gerçekleştirebilecektir.
İrade kuvvetlendirme konusu ise kendi başına ayrıntılara sahip özel bir mevzudur ve ayrı bir bahis açılmasını gerektirir. Çünkü o da öğrenilebilen bir özelliktir. Ayrı bir sayıda inşaallah bu konudan da bahsedeceğiz.
Uzm. Klinik Psikolog M.Emin Aytan / Gençdoku 48. Sayısında (Mayıs 2013 – Cemaziyelahir 1434)