Osman Yüksel, Ankara Üniversitesi DTCF’de her şeyi bilirim iddiasında bulunan Sovyet hayranlarıyla birlikte okudu. Osman Yüksel’in ifadesiyle “Bu zavallılar Karl Marx’ı marka, Engels’i engel yazacak kadar kendi ideolojilerine bile yabancıydı. Yine bu solda sıfırlara göre Çanakkale; Tahtakale, İstiklal Marşı şairi; yobaz, İstiklal Harbi kahramanları ve şehidleri; budala idi”.
Osman Yüksel’i ‘Hakka tapan ve halkı tutan’ bir ‘Serdengeçti’ yapacak durumlardan biri de aynı fakültede bulunduğu Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav, Behice Boran ve Sabahattin Ali gibi ‘Moskova ağzıyla konuşan’ hocaların faaliyetlerine bizzat şahit olmasıydı. Osman Yüksel’in avukatı Süleyman Arif Emre’nin ifadesiyle “Bu isimler çiçeği burnunda gençlere hocalık otoritelerini kullanarak komünistlik aşılıyorlardı”. Yangın bacayı sarmadan söndürülmeliydi. Çünkü bu fakülte Türkiye’deki bütün liselere hoca yetiştiren bir kurumdu.
Serdengeçti Dergisi 1947’de besmeleyi çektiğinde kendini şöyle tanıtıyordu; “Allah’a, millete, vatana koşanların dergisi”. Serdengeçti Dergisi’nin çıktığı dönemin özelliklerine baktığımızda Osman Yüksel’in Müslümanlar için ne kadar kıymetli bir iş yaptığını hemen anlıyoruz. 40’lı yılları Hekimoğlu İsmail şu cümlelerle özetliyor; “Kur’an-ı Kerim basmak ve satmak yasaktı. Camilerin kimisi yıkılmış, kimisi kiraya verilmiş farklı amaçlarla kullanılıyordu. Dini kitap sokmanın yasak olduğu Halkevleri’nde içki içilir, düzenlenen balo ve partilere katılmayan memurlar görevden alınırdı. Her memurun eşi ve kızı açık gezmek zorundaydı. Heybeliada’da papaz mektebi varken, ülkede tek bir İslami okul yoktu. 19 Mayıs gösterilerine katılmayan kızlar okuldan atılırdı. Bu yüzden kızların okuması imkânsızdı. Çünkü aileler kızlarının şortla spor yapmasını hazmedemiyordu. Selam verenin selamı alınmaz, öğleden evvel günaydın, öğleden sonra tünaydın denirdi”. Serdengeçti’nin ne demek olduğunu tek cümleyle özetlemek gerekirse “Allah demenin yasak olduğu bir devirde Serdengeçti, ALLAH demişti”.
Derginin 1. sayısı bir haftada tükenince ikinci baskısı yapıldı. Osman Yüksel, Serdengeçti’de “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?” diyerek avazı çıktığı kadar bağırdı. “Bir Fakültenin İç Yüzü”nü “Ey millet, sizi yarın idare edecek olanlar bunlardır” diyerek deşifre etti. “Mabetsiz Şehir” Ankara’nın havasını bu sayfalarda paylaştı. Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun bulunmadığı bu dönemde Serdengeçti’de Atatürk ve inkılâplara dair yazılar da vardı. Said Nursî’ye ‘hazret’ dedi diye hakkında soruşturma açılan; yine Said Nursî’ye “Bir oğlum olsaydı adını Serdengeçti kordum” dedirtecek kadar mücadele yüklü bu adam, Serdengeçti’yi çıkardığında 22 yaşındaydı.
Ölümü göze alan, bile bile ölüme giden insanlara ‘Serdengeçti’ denirdi. Osman Yüksel, ismiyle özdeşleşen bu unvanı bizzat seçmişti. “Müslümanlar bu kadar zulüm görmeseydi belki de ben hiç mücadele hayatına atılmazdım” diyen hareket ehli Osman Yüksel, Erol Güngör ve Necip Fazıl Kısakürek’le aynı yılda vefat etti. Bu yazı, Ayasofya şiirinden dolayı komik suçlamalarla hapis yatan; vekillik döneminde “Belki meclisin çamaşırcısı bizden daha helal kazanıyordur” diyen; bina ve zina medeniyetçilerini deşifre eden merhumu anmaktan çok anlamak isteyenlere ve O’nun ruhuna bir Fatiha okunmasına vesile olursa değer kazanacaktır.
Osman Yüksel hakkında altı kitap, iki de yüksek lisans tezi yazıldı. Hasan Ali Yücel’e yazdığı mektup ve Nevzat Tandoğan’dan işittiği sözlerle hafızalara kazınan Serdengeçti’yi daha yakından tanımak isteyenler vakit kaybetmeden lütfen o eserlere bkz.
II. Kısım
Hakkında Söylenenler
Hekimoğlu İsmail: Büyük çilelerin sahibi büyük insan Osman Yüksel gerçekten ‘Serdengeçti’ olarak yaşadı. Bizim gibi pek çok Müslüman o çeşmeden zemzem içti, dinsizlik âleminden dini hayata geçti. Osman Yüksel’i ne kadar rahmetle ansak azdır.
Kadir Mısıroğlu: Osman Yüksel bizim düşman olduğumuz her şeye düşmandı. Kimsenin olmadığı zamanda mücadele etmiş biriydi. Kendi nefsine cimri, başkasına cömert bir adamdı. Artırabildiği parayla talebe okuturdu. Dünyada dikili ağacı olmadan gitti.
Yavuz Bülent Bakiler: Türkiye’de Necip Fazıl’a ve Osman Yüksel’e kelepçe vurmak ne demektir? İçimden bir ses cevap veriyor: Anne sütüne akrep zehri karıştırmaktır!
Süleyman Arif Emre: Bir topluluk içinde derhal kendisini belli eden, dikkatleri üzerine çeken, kural ve baskı tanımayan bir kişiliği vardı. Başkalarının tesirine kapılmaz, kendisi çevreye tesir ederdi. Esprili bir konuşma ve yazı üslubu vardı. Sempatik, cesur ve ataktı. Şahsiyetinin temel esaslarını içerisinde yetiştiği İslamî iklimden almış; dinî, tarihî, edebî eserler okuyarak kültürünü zenginleştirmişti.
Mehmet Erturan / Gençdoku 54. Sayısında (Kasım2013 / Muharrem 1435)